PİYES
Birinci Tablo:
Mevsim yaz. Yer Çamhbelide bir alan. Mehter ve Deli Kaman ormanda dolaşmaktadırlar. Bu arada
Mehter kaval da çalmaktadır. ileride, içlerinde bir de kadm bulunan, yürüyen kalabalığı görünce saklanırlar.
Kalabalığa Odabaşı rehberlik etmektedir. KÖroğlu’nu görmeye gelmişlerdir. Köroğlu lafını duyunca Mehter ortaya çıkar ve:
“Şimdi sefer mevsimi. Şu an ben ve Deli Kaman’dan başka kimse yoktur” der. Deli Kaman devam eder: “Koroğlu’na gelince; onun nerede olduğu belli olmaz. Bakarsın Demircioğlu, bakarsın Ayvaz ile beraber. Uçurumdan inerken, tepeye çıkarken; bir yaralıyı tımar ederken; ya da bir zorbanın başım keserken görebilirsiniz, böyledir Köroğlu.”
Köylüler, Bolu Beyinin zulmünden kurtarması için KÖroğlu’nu görmeye, dertlerini anlatmaya gelmişlerdir. Çünkü, Bolu Beyinin adamları, ne ekin, ne sürü hiçbir şey bırakmamış, hepsini götürmüşlerdir.
Bu esnada gök gürültüsü gibi bir ses duyulur ve Köroğlu kır atının sırtında çıkar gelir. İsmi Elibazhoğlu olan Odabaşı’nı tanımaktadır. Odabaşı, Koroğlu’na: “Sen Bolu Beyinin kervanlarını vurduğundan beri, o da acısını bizden çıkarmaktadır” der. Bu sırada, yanlarındaki kadın da çocuğunu uzatarak: “Alın, bu çocuk da sizin olsun, ölürse Çamhberde ölsün… Kalırsa sizin gibi bir yiğit olsun, babasını öldüren Bolu Beyinden öcünü alsın” diyerek çocuğu bırakır.
Aslında, köylüler Bolu Beyine karşı hem kinli, hem de Örgütlüdürler. Köroğlu kendilerine Önderlik etsin, yol göstersin diye gelmişlerdir. “Bey arı olmadan, petek oğul tutmaz” diyerek de açıklarlar.
Köroğlu, kendisi ile savaşacaklarına dair, gelenlere and içirir. Hep beraber Köroğlıtnun kınından sıyırdığı kılıcına el uzatarak “Dosta dost, düşmana düşman!” diye bağırırlar.
Köroğlu, kılıcı Odabaşı’ya, topuzunu, yayını da öteki köylülere verir ve “Alın, benim nişanım sizde kalsın” der. Odabaşı, kılıcı Koroğlu’na uzatır ve: “Bunu al, baş kılıçsız olmaz.”…Topuzu da köylüden alır: “Bu da senin yumruğun, bunsuz olmaz.” Yayı alır fakat KÖroğlu’na vermez: “Bu da bende kalsın. Ne zaman buna bir ok yollarsan hepimiz ardından koşup geliriz” der ve sonra gelenler, he-lalleşerek geri dön erler..
Köroğlu, dalgın dalgın düşünmekte ve kendi kendine: “Sen Köroğlu, bütün gün gezdin. Yayladan ovaya düştün. Dağlardan, tepelerden aştın. Yurtlan, obaları dolaştın. Ününün gittiği yer kadar gidemedin… Yollarda düşen ihtiyarları kaldırdın. Emzikli kadınlara yiyecek buldun. Zorbalara meydan okudun, neye yarar? Bunlar yetmiyor” demektedir.
Ormanda bir ses “Deliboranoğlu! Deliboranoğlu Batur!” diye seslenir. Bu, Köroğlu’nun gerçek ismidir. Köroğlu “Sen kimsin?” diye seslenir. Ses cevap verir:
“Baban seni Bolu Beyinden öcünü almak için gönderdi. O zaman toy bir delikanlıydın. Bindiğin Kır At’t yedeğimde buraya getirdim. Çamhbel’de bir kule yapmak için sana öğüt verdim. Hatırlıyor musun? Hiçbir gün seni bu akşamki kadar bunalmış görmedimdi. İşte sana gö-ründüm.”‘
Köroğlu: “Kaman Ata” der “Yirmi yıl doğuştum, savaştım daha babamın öcünü alamadım…” diyecekken, Kaman Ata sözünü keser ve:
“Sadece bahanın değil, bütün zulüm görenlerin öcünü almalısın. Gök Tanrı seni bunun için seçti. Altındaki Kır At sende oldukça hiç korkma” deyince, Köroğlu cevap verir:
“Tut ki Bolu Beyini öldürdüm, bir kötü eksilir aradan, bir kötü gelir onun yerine, ne çıkar bundan ? ” Kaman: “Bu dünyaya bir ün, bir ad ister. Öyle bir ad ki, onu duyunca zalimlerin yüreği titresin. Zulüm görenlerin yüreği umutla dolsun. Destanlar onu söylesin, ozanlar onu dinletsin. Oğuz’un töresi bu… Ünün dört tarafa yayıldı. Zulüm görenler sana koşuyor. Bütün umutlar sende” diye devam eder.
Köroğlu, Kaman’a zamanında bir sazcının kızını sevdiğini, meskeni dağlar olduğu için yanma alamadığını, ancak ondan bir oğlu olduğunu, tek arzusunun oğlunu görmek olduğunu, artık dayanamayacağını dile getirir. Kaman da ona: “Bütün bunlan unut, sen artık Kurbanlık Bir Koç’sun, bunu unutma” der ve kaybolur.
Köroğlu, kendi kendine “Hayal miydi, düş müydü?” diye sorar. Sora silkinir ve: “Çağır, Kır Atım, çağır! Beni hülyaya bırakma. Koçyiğit gömleğimi giydim. Bu dünyada zulmün adına bile düşman olacağım. Ey Gök Tann! Beni sına. Şimşekler elinde kaçma. Yıldırımlar kolunda gürz. Yılarsam beni şimşeklerle kamçıla, yıldınmlaı-la çarp!”
Köroğlu ve adamlan Bolu Beyinin kervanını basıp, ele geçirirler. Bu arada Ayvaz, karşı tarafa esir düşer. Kır Atı çalmak isteyen Bolu Beyinin yeğeni Doğan da öldürülür. Bolu Beyi yeğenine yanar, yakılır. Ayna zamanda, “Kervandaki malların iade edilmesi için” Köroğlu’na elçi gönderir. Köroğlu, “Malı bölüştük, topla-yamayız, Ayvaz’ı da serbest bırakın, yoksa kaleyi kafanıza geçireceğiz” diye elçiye mesajı verir. Elçi, kaleye döner. Düşünür, taşınırlar. Ayvaz’a karşı, KÖroğlu’nun Kır Atı’nı istemeye karar verirler. Aynı zamanda “Kır Atı kim getirirse, güzelliği ile namlı, Bolu Beyinin kızı Benli Nigarrın onunla evleneceğini” de ilan ederler.
Nigarın ününü duymuş, ona deli gibi aşık olmuş, babayiğit yapıtı Arslan diye bir genç öne çıkar. “Bu işe talibim ” der. Nigarla genç, karşılıklı söyleşirler. Nigâr anlar ki, bu genç gerçekten de kendisine kara sevdalıdır. Onun gönlü de genç delikanlıya kayar. Arkasından, “Gitme Arslan!” diye seslenir…
Bolu Beyi, Benli Nigar’ı isteyen Drahşan beylerine de, kendilerine yardım etmelerini, bunun karşılığında kızını onlara vereceğini iletecek bir elçi gönderir. Bolu Beyi çift taraflı oynamaktadır. Diğer taraftan da, kaledeki güvenlik önlemlerinin arttınlması için emirler verir…
Benli Nigâra giden yol, Kır Atı elde etmekten geçtiği için, Genç Arslan, kararlı bir şekilde Çamlıbel’e varır. Burada Köroğlu ve arkadaşlan ile karşılaştığında, bu İnsanlann ne kadar yiğit ve mert olduklannı anlar. Daha da önemlisi, Arslan, Köroğlurnun yirmi yıldır görmediği oğludur. Baba ve oğul hasretle kucaklaşır-lar. Ortalık sevince boğulur. Aynı zamanda, Bolu Beyinin Drahşan beylerine yolladığı elçiler de, Köroğlu ve adamlan tarafından esir alınmış, asıl niyetleri öğrenilmiştir. Arslan, kendisinin Bolu Beyi tarafından aldatılmış olduğunu da böylece öğrenir. Hep birlikte, iyi bir plan yaparlar.
Köroğlu, adamlan, köylüler, bütün halk kılık kıyafet değiştirerek, Drahşan beyleri ve onun düğün heyeti kılığına girerek kaleye girmeyi planlarlar. Arslan’a ise Kır Ah vererek, kaleye yollarlar. Arslan kaleye gelir. Kır Atı getirdiğine inanmazlar.
Kalede büyük bir şölen hazırlığı vardır. Nigâr bu hazırlığın kendisi ile Arslan’ın düğünü için yapıldığını sanmaktadır. Ancak, babası “Seni Drahşan beylerine verdim” deyince, gerçeği anlar. Bu konuşma esnasında kapılar açılır, Drahşan beyleri ve maiyeti içeri gireder. Bolu Beyinin ağzı kulaklanndadır. Hemen gelenleri sofraya oturtur. Şaraplar İçilmeden önce, “Sandıklar açılsın, hediyeler sunulsun” diye, Drahşan Beyi kılığındaki Mehter seslenir. Sandıklar açılınca, içinden yiğitler, köylüler hızla çıkarlar.
Çocuklu kadın: “Ey Bolu Beyi’ Yurdan= bastın. Yıllarca bizi bunalttm. Şimdi sen basıldın! Hesap vereceksin, hesap!” diye bağırır.
Kısa sürede, bütün kale ele geçirilir. Bolu Beyi, Köroğlu’na “Beni sen öldür” dese de; Bolu Beyini bir topal eşeğe bindirerek, oba oba dolaştırma kararı alırlar.
Köroğlu ise üzgündür. Çünkü yirmi yıllık yoldaşı, Demircioğlu’nu kaybetmiştir.
Obabaşı: ” Bir kale aldık ama, bir kale verdik. Bu kalenin adı şimdiden sonra Demircioğlu olsun! Köroğlu, bize can üfledin. Ölüyü dirilttin. Oğuz töresini canlandırdın. Adın dillere destan!”
Köroğlu: “Oğuz’un içinde zulüm yok artık. Artık bir tek banş için savaş kaldı. …Ey Gök Tanrı! Bu yeni yurdu, senin adınla kutlarım. Hoş tutun birbirinizi, şenletin yurdunuzu. Sıradan, saygıdan çıkmayın. Toylar erginlerin izinden ayrılmasın… Benim günüm artık bitti. Ayvaz’ı üstünüze bıraktım. Ben de ‘Kır At’ıma binip gideceğim.”
Çocuklu kadının, “Köroğlu nereye gidiyorsun?” sualine cevap vermez, fakat kolunu göğe doğru uzatarak orayı işaret eder.